ABD Senatörü Bernie Sanders, İsrail’e silah satışının engellenmesine yönelik cesur bir tasarıyı Senato’ya sunarak Amerika’nın vicdanını harekete geçirmeye çalıştı. Gazze’de aylardır süren çatışmalarda hayatını kaybeden binlerce sivilin, kadınların ve çocukların dramına dikkat çeken Sanders, “Sessiz kalmak, suça ortak olmaktır,” diyerek ABD’nin sorumluluğunu hatırlattı.
İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri operasyonlarında hastanelerin bombalanması, okulların yerle bir edilmesi ve sığınaklardaki kadınlarla çocukların katledilmesi dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırırken, Washington’da da tepkiler büyüyor. Sanders, ABD’nin sorgusuz sualsiz askeri destek vermesinin bu katliamları doğrudan beslediğini vurgulayarak, “Amerika’nın değerleri, insan haklarını yok sayan bu şiddeti görmezden gelmeyi kaldıramaz,” dedi.
Bu tasarı, sadece silah satışlarını durdurmaya yönelik bir girişim değil; aynı zamanda Amerikan toplumunda vicdani bir uyanışın çağrısı. Her ne kadar bazı siyasi çevreler Sanders’ın adımını “popülist” olarak nitelendirse de, Senato’da ve sokakta onunla aynı soruları soranlar giderek çoğalıyor: Bebeklerin, kadınların ve masum sivillerin ölümüne sessiz kalmak mı, yoksa adaletin sesini yükseltmek mi?
Amerika sokaklarında da benzer bir vicdan hareketi büyüyor. Üniversitelerden kiliselere, insan hakları örgütlerinden bağımsız gazetecilere kadar pek çok kesim, Gazze’de yaşananların “savaş” değil, sistematik bir sivil katliamı olduğunu haykırıyor.
Şimdi Senato’nun önünde tarihi bir sınav var. Bernie Sanders’ın sunduğu bu tasarı yalnızca politik bir hamle değil, aynı zamanda Amerika’nın insanlık tarihine nasıl yazılacağının da bir göstergesi olacak. Vicdan mı, çıkar mı? Bu sorunun yanıtı, sadece ABD’yi değil, tüm dünyayı etkileyecek.
